Sözü Nurdu, Özü Nurdu, Nur Yazar, Nur Konuşurdu. Risale-i Nurlarla yaşadı, Risale-i Nur'un her zaman okuduğu nurlu sözleriyle uğurlandı, Kainatın Sultanı Efendimizin (asm) ile Üstadının, diyarına. O inanmıştı, mevt hiçlik değil, adem değil, Kainat Sultanı Efendimize (asm), Üstadına, yüzde doksan dokuz orada olan ahbaplara kavuşmaya mevtin bir vesile olduğuna ve 44 yaşında kavuştu sevdiklerine.
Ani çalan telefon ve Süleyman Bayşu'yu kaybettik sözleri, o an kelimeler düğümlendi, içimiz yandı, yaktı bir kor ateşi ta ciğerimizi. Gözlerden süzülen yaşlar... Süleyman ah Süleyman... adını duyunca ilk aklımıza gelen Risale-i Nur, Yeni Asya ve Risale-i Nur hizmet heyecanı gelen Süleyman. Yeni Asya Risale-i Nur şahsi manevisinde kendini fenafilihvan eylemiş Süleyman. Simav'da Yeni Asya şahsi manevisinin tezahürü Süleyman. Firakın ile bizleri hüzünlendirdin ey hadim-i Kur'an Süleyman.
"Salih abi" sözlerine hasret kalacağım Süleyman. Her görüşmemizde, her konuşmamızda sözün hep nur olurdu, hizmet olurdu, Yeni Asya şahsi manevisine sadakatin önemi olurdu. İman hizmeti, Risale-i Nurları muhtaçlara ulaştırmak olurdu. Süleyman ile beraberseniz eğer, Risale-i Nur'dan ve hizmetten başka bir şey düşünmeniz ne mümkün?
Simav'da fedakarlıklarla, gayretleriyle, oradaki dostlarını teşvik ederek Yeni Asya Risale-i Nur hizmet merkezi açıp herkesi davet etmesi, Simav'da bir şevke vesile olmuş, birçok yazarımızı davet ederek orada Simav başta olmak üzere, Kütahya, Uşak, Tavşanlı, Gediz, Şaphane, Demirci gibi yerlerden gelen nur kardeşleri buluşturan güzel programlara vesile olmuştu. Süleyman, Yeni Asya Risale-i Nur şahsi manevisini gösteren ve Simav'daki nur dostlarına şevk vererek, hizmetlere heyecan veren olmuştu. O sıradan bir insan değildi... Hayatını, Risale-i Nur ve onun naşiri efkarı Yeni Asya'nın şekillendirdiği Nur hizmetinin kıpır kıpır, cevval hizmetkarıydı. Süleyman Bayşu kardeşim, " Sözü Nurdu, Özü Nurdu, Nur Yazar Nur Konuşurdu. Demokrattı. Kendisini Yeni Asya Demokrat Nur Talebesi diye ifade ederdi. Üstadının içtimai, siyasi ölçülerine sımsıkı bağlıydı, asla taviz vermezdi." Hayatında Risale-i Nur davası birinci önceliğiydi. Üstad Hazretlerinin, “Kimin himmeti milleti ise, o tek başına bir millettir” sözünün kendinde yansıdığı bir Nur Talebesiydi o. Yazdığı, "Ölmeden Önce Yüz Tavsiye" kitabında tavsiyelere uygun bir hayat yaşayandı o. Risale-i Nur ve Yeni Asya olunca o sözünü sakınmaz, onu bir şey korkutamazdı. Risale-i Nur olan davasını anlatmaktan, davasını savunmaktan asla çekinmezdi. Doğruları söylemekten çekinmezdi. Estirilen korku fırtınalarıyla Risale-i Nurların sokaklara bırakıldığını duyunca, belki de ahiret aleminden mütevaziliğiyle ve biraz da utanarak onu tebessüm ettiren İbrahim Özdabak'ın karikatüründe kendini bulan "o eserleri sokaklara bırakmayın, bana özelden yazın ben gelip alayım" mesajını yayınlamıştı. Zerreleri Risale-i nur konuşandı o. Süleyman Risale-i Nurları okumakla yetinmez, Risale-i Nur ölçüleriyle hareket ederdi. Şahsi maneviye sadakati de onu onun Risale-i nur ölçülerinden öğrendiği en önemli ölçüydü ve derdi; "Biz şahsi manevimize bağlıyız".
Süleyman'ın Kur'an'dan ayetler, Hadis-i Şerifler, Risale-i Nur'dan bölümler ve Yeni Asya'dan yazılar paylaşarak iman Kur'an hizmetine vesile kılmaya çalıştığı sosyal medya hesabından paylaştığı son paylaşımı Süleyman'ın gaye-i hayalini ve fani dünyadaki bulunma nedenini yansıtıyordu: "İnşaallah, başımıza bir iş gelmediği sürece dersanemizde her çarşamba ve cumartesi akşamları Risale-i Nur'lardan demokrasiyi, asayişi muhafazayı, müsbet hareketi, cihad-ı maneviyi en elzemi imanımızı kurtaracak, kavileştirecek derslerimizi okumaya devam edeceğiz. Bugüne kadar kimseden para ve menfaat beklemedik bundan sonrada beklemiyoruz. Yeter ki, başta kendimizin sonra dostlarımızın imanları kurtulsun. Biz ilay-i kelimetullahı" okumaya, tebliğ etmeye devam edeceğiz. Tek bir gayemiz, planımız programımız var o da imanla kabre girebilmektir başka da bir derdimiz yok. Böyle derdi olanlar buyursun gelsin." Evet, öyle insanlar gelmişti ki onu son yolculuğuna uğurlamak için, gelenlerin kalabalığı, sözlerinden, yüzlerinden, göz yaşlarından anlaşılıyordu gidenin nasıl bir insan olduğu.
Üstadına muntazır olmak istercesine, Üstadın Kainat Kitabını tefekkür etmek için çıktığı Çamdağ'ını andırır, yüksek dağın zirvesinde olan Esenbağ Köyünde ebedi cennet yurduna yola çıkarken, değişik yerlerde gelen dostu imam efendilerin onunla ilgili; "Süleyman 10 numaraydı" sözleri ve "bazı insanlar vardır, nesebi kardeşten daha yakındır. İşte Süleyman öyle bir insandı" sözleri. Bu sözlere "sadakte" dedik. Dağın zirvesindeki Esenbağ kabristanında Süleyman'ı cennet yurduna Rıfat Okyar'ın Risale-i Nur'dan okuduğu Nur dersiyle uğurlayıp Esenbağ'dan, can kardeşimiz, can dostumuz, Nur kardeşimizden ayrılırken, gözlerimizde yaş, içimizde firakın bir burukluğu vardı. 44 yıllık kısa, fani ömrüne öyle güzel hizmetler sığdırdın ki, imrendik sana ve gidişine. Elveda güzel insan. Mekanın cennet olsun..