Bugün 17 Eylül... Türk demokrasi tarihine kanlı ve kara bir lekenin düştüğü gün. Bugün semada Ezan seslerini yeniden yankılandıran şehidlerine semanın ağladığı gün. 14 Mayıs 1950'de milletin helal oylarıyla iktidara gelen, Türkiye'ye demokrasiyi getiren, insan olma onurunu kazandıran, ayağında çarığı ile Ankara'ya alınmayan "Milletin Efendisi" denilen köylülerin de insan olduğunu anladığı, hak ve hukukun hakim olduğu, iktidara geldikten 2 ay sonra yıllar yılı susturulan Ezan- Muhammedi'yi ; "Bu ezanlar ki ebedi benim yurdumun üstünde inlemeli" diyerek, Allahuekber diyerek Şeair-i İslamiyeye göre okutan, baskı ve despotluk dönemini son erdiren, fabrikalarla ülkeyi donatan, milletin refahını yükselten, çarıklardan, lastik ayakkabılardan milleti kurtaran, milletin derdini her dertten üstün tutan; oğlu Aydın Menderes'in anlattığı ve bizzat dinlediğim bir anekdotta; "Sıcak mı sıcak bir günde Menderes'in camdan bakıp hüzünlü ve gözünden yaş damlar vaziyetini görünce sorarlar; ne oldu harola? Menderes; kuraklık var; Anadolu'da köylü ne yapıyordur diye göz yaşlarını tutamaz" işte böylesine duygulu, milletinin derdini, sıkıntısına hüzünlene, Hazreti Ömer misali; "Bir kurt kuzuyu nkapsa Ömer'den " sorar dediği gibi, o ızdırabı içinde duyan millet aşıkı bir adam, vatan sevdalısı bir insan, bunlara tahammül edemeyen, demokrasi ve hürriyeti millete çok gören düzenbaz, istibdatçı, hainler gürühu, 27 Mayıs 1960'da milletin helal oylarıyla seçilen Demokrat Parti'yi iktidardan yıkarak, Menderes ve Arkadaşlarına çeşitli zulümler yaptıktan sonra 16 Eylül'de Hasan Polatkan ile Fatin Rüştü Zorlu'yu ve bugün yani 17 Eylül'de ise Adnan Menderes düzemece mahkeme kararlarıyla haince idam ederek şehit etmişlerdi.
Adnan Menderes ve şehid edilen diğer arkadaşlarını tek suçu, Ezan, Kur'an, Millet, Vatan, Bayrak demekti; milletin düşünen, onun dertlerini göz yaşı dökecek kadar içinde duyan bir yürek taşımasıydı. Çünkü, bu yürek ve ondan yüksek, ulvi seciyeler onu idam eden hainlerde bulunmuyordu.
Milletimiz de yıllar yılı başta şehit Adnan Menderes ve diğer şehitlerimizi her zaman rahmetle, minnetle anarken; onları darbe ile yıkanları, fitnecileri, fesatçıları, darağacına gönderenleri ve dar ağacına gömderirken bile zulm edenleri her zaman lanetle anıyor. Allah şehitlerimize rahmet onları o mertebeye gönderenlere lanetlerini haşre kadar devam etsin ve Mahkeme-i Kübrada hesaplaşma sonrası esfeli safiline yani cehennemin en aşağısına onları yuvarlasın.
Kütahya ve Menderes... Bu iki kelime çok önemlidir. Çünkü Menderes'in Başbakanlığa giden yol Kütahya'da açılmış ve Kütahyalılar açmıştır. Yine, darbeciler Adnan Menderes'i Kütahya'da Azot'un oralarda tutuklamışlardır. Adnan Menderes, seçimlere girdiğinde farklı illerden de aday olunabiliyordu. Adnan Menderes'te kendi memleketi Aydın ve daha önce bildiği ve çoğu kereler geldiği Kütahya'dan aday olur. Ancak Kütahya'dan bir beklenti içinde değildir. Aydın seçim sonuçlarını öğrenir ve seçilememiştir.. Ankara Garı'nda Berrin Hanıma telefon eder; seçimi kaybettiğini söyler ama Berrin Hanım Menderes'i milletvekili olduğundan dolayı tebrik eder ve Kütahya'dan milletvekili seçildiğini söyler. İşte Menderes'in Demokrat Parti'yi iktidara taşıması ve 10 yıl iktidarda kalarak ülkeye hürriyet ve demokrasi ve de refah havası estirmesi Kütahya'dan başlar. Ne hazin ki, hainlerin senaryosunun oynanması da yine Kütahya'dan başlar.
Lise yıllarımda babası Kütahya Hava Tugayında ast subay olan arkadaşım; Menderes'in Kütahya'da tutuklandıktan sonra aşağılandığını, kendisine eziyet edildiğini söylediğini ve eve geldiğinde ağladığını söylemişti.
Kütahya'da Azot, Şeker fabrikaları ve daha bazı hizmetler, Menderes'in Kütahyalılara en önemli hizmetidir. Kütahya'da yıllar yılı binlerce insan o fabrikalardan aş- ekmek sahibi oldu, çocuklarını okutup yetiştirdi.
Evet, Merhum şehit Mendres ve şehit arkadaşları bizlere miras çok şeyler bıraktılar canları pahasına. Çok işkencelere, zulümlere katlandılar. Bizim onlar için yapabileceğimiz tek şey dua ve arkalarından Fatiha okumak, hatimler indirmek.
Bu arada, yine İslam'a, Kur'an hizmetleri anlatılamaz ve hala talebelerinin en ücra köylerde bile Kur'an öğretme ve iyi insan yetiştirme gayesini devam ettiren Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerimi de unutmayalım. Onun vefat tarihi de 16 Eylül... Mekanı cennet olsun,